Geçmiş Henüz Geçmemiş Olabilir!
“Beraber olduğum tüm erkekler beni terk ediyor?” diyen bir kadın nasıl oluyor da terk edilmeyi tekrar tekrar yaşar? Terk edilmek onun kaderi midir ya da “Beraber olduğum tüm kadınlar çok öfkeli sürekli beni aşağıladılar” diyen bir erkek aşağılanmayı mı hak ediyor?
Neden bazı insanlar yaşanan olayları tekrar tekrar yaşar? Sanki yaşananlar bir dejavu gibidir. Yaşanan olaylardan sürekli yakınıp sorunun başkasında olduğunu düşünürler. Belki de soru ve sorunlarının kaynağı kendi iç dünyalarında gizlidir. Zaman değişiyor mekanlar değişiyor fakat roller hep aynı. Kişi sanki hayatında bir tiyatro sanatçısı gibi verilen rolü tekrarlıyor. Peki kim ister ki bu yaşanan acıyı tekrar tekrar yaşamayı? Bu girdaptan bir çıkış yolu var mıdır?
GEÇMİŞİN İZLERİ!
Özellikle yakın ilişkilerde yaşanan acının anlamını keşfetmek ruha şifa verir. Bunun ilk yolu çocukluk anılarını araştırmaya girmektir. Çocukluk ve ergenlik anılarında yaşanan tekrarlar ileriki yıllarda yaşanacak acıların benzerleri olma ihtimallerini yükseltir. Sürekli aşağılanarak büyüyen bir erkek çocuk kendisi aşağılayan kadınları tercih ediyor olabilir. Çünkü annesi tarafından sürekli aşağılanmış ve ezilmiş biri ileride de kendisini aşağılayan kadınları tercih edecektir. Ya da kendisini aşağılayan patronları veya iş arkadaşlarını tercih edecektir. Çünkü zaman değişir mekanlar değişir roller ve yaşan acı tekrarlanır. Sürekli çocukluğunda terk edilmişliği yaşamış bir kız çocuğu; yetişkinliğinde kendisini terk edecek erkeklerle beraber olmayı tercih edip erkekler beni terk ediyor şeklinde bir açıklaması olabilir.
GEÇMİŞİN YÜKÜNDEN KURTULMAK!
Berna ismini verdiğim danışanım ikinci evliliğinden de boşanmış olarak terapiye geldi. Ve bu boşanmalarında kendi payını görmek yerine sürekli erkekleri suçluyordu. Berna’nın çocukluk öyküsüne baktığımızda annesi iş için sürekli seyahate çıkan bir kadındı. Berna’nın annesi eşinden Berna 4 yaşındayken ayrılmıştı. Çocuklar için ayrılmak ve bırakılmak genellikle çocuklukta özellikle somut dönemde terk edilmek olarak yorumlanır. Berna çocuklukta birçok kez terk edilme duygusunu yaşamış ve iç dünyasında travma olarak yerleşmişti. Çocukluk döneminde yaşananlar bu terk edilme duygusunu deyim yerindeyse tabuta koymuş ve gömmüştü. Peki gömülen duygular ne zaman ortaya çıkar? Anlamı keşfedilmemiş gömülen duygular yakın ilişkilerde ortaya çıkar. Evlilikte en çok yakın olan ilişkisidir. İç dünya, çocuklukta yaşanan travmatik olayı bireye tekrar tekrar yaşatır ki kişi bu sorunu çözebilsin. Fakat kişi kendi rolünü ve eşinin rolünü keşfetmediği sürece bunları bir tiyatro sahnesindeymiş gibi izler. Artık kişi yetişkin kişi olunca ya kendisini terk edecek özellikte erkekleri tercih eder ya da evlendiği veya birlikte olduğu erkeği sürekli kışkırtarak onu kendisinin terk etmesi zorlar! Berna da ilk evliliğindeki tercih ettiği erkeğin kendisini terk edecek bir erkek olduğunu fark etti. İkinci evlendiği kişiyi ise kişilik özellikleri olarak onu terk edecek bir erkek olmamasına rağmen eşinin cinsel performansını sürekli aşağılayarak terk edilmek için zemin hazırladığını fark etti.
KENDİN OLMAK!
Berna Hanım kendi olmak adına ilk adımı geçmişi tekrar üzerine kurulu hayatı yaşadığını fark ederek yaşadı. Seçimlerinin aslında bilinçdışının ona olan oyunun bir yansıması olduğunu fark ettiğinde aydınlığa kavuştu. Geçmiş ve bugün arasında köprü kurdu. Fakat sadece farkındalık acıdan başka bir şey getirmez. Berna Hanım, sorduğu sorularda cevaplarını bulmasına rağmen bir süre karasızlığı devam etti. Çünkü yine yanlış kararlar alır mıyım korkusu içindeydi. Fakat Berna Hanım korkunun karşısında donup kalmak ve güçsüz hissetmek yerine seçeneklerini tekrar gözden geçirerek korkunun kendisine bir şey getirdiğini, o da sadece eylemsizlik olduğunu fark etti. Korkunun ve suçlamanın iç dünyasındaki çocuk parçanın bir oyunu olduğunu fark ettiğin de artık yeni bir başlangıç zamanı gelmişti. Yetişkin parçasını daha aktif kullanarak hayatı ve yaptığı seçimlerle ilgili sorumluluk aldı. Çünkü suçlamak sadece beyhude bir çabaydı. Kaderine isyan etmekte öyle. Yapılması gereken çok açık bir şekilde seçenekler hâlinde önünde bekliyordu. Ya terk edilme travmasını tekrarlayarak hayatına acılarla devam edecek ya da geçmişin tekrarını bozacak kendi olma adımlarının sorumluluğunu alacaktı. Berna Hanım bugüne kadar ya başkalarını ya da kendini suçlayarak hayatına devam ediyordu. Yaşadığı hayatındaki erkeklerin yaptığı davranışlarını ve hatalarını sürekli gözlemleyerek olaylarda kendi payını kaçırıyordu. Enerjisini erkeklerin davranışlarına onların yaptıklarına hayıflanarak ve sürekli mazeretler üreterek bitiriyordu. Kendine odaklandığında ise yaptığı seçimleri ve davranışları yani kendi payına odaklanmak yerine kendisini sürekli suçluyordu. Ne kendini ne de başkasına suçlamak Berna Hanımı bir yere taşımıyordu. Başkalarının beklentilerine göre de yaşamaktan vazgeçen Berna yaşadığı olaylarda artık “Benim bu olaydaki payım ne?”, “Bu olayın anlamı ne”, “Sergilediğim davranışlar neye hizmet ediyor” ve “Bu olayın çocukla ve ergenlik anılarımla bağlantısı var mı?” sorularını sormaya başladı. Berna Hanım, hayatıyla ilgili ilk defa bu kadar özgür hissediyordu. Tabi ki özgürlüğünde bir bedeli var. O da sorumluluk! Sorumlulukla bezenmemiş bir özgürlük sadece kendini kandırmacadan başka bir şey değildir!