Tango İçin İki Kişi Gerekli!
Yakın ilişkiler; hayal kırıklığı, incinme, reddedilme, bağımlılık, korku ve kaygı gibi birçok duygusal durumla karşı karşıya gelir. Fakat bu duygular dile gelmez ya da dile getirilemez. Bu duyguları bir şemsiye gibi üstünü örten bir duygu vardır. Yakın ilişkilerde sıklıkla karşımıza çıkan bir duygu ve bu duygu diğer duyguları örtmektedir. Bu duygu öfkedir. Bu açıdan bakıldığında öfke birincil bir duygu değildir. Öfke ikincil bir duygudur. Yani ifade edilememiş duyguların kabuğudur. Dolayısıyla yakın ilişkilerde öfke duygusu dile geldiğinde bu duygu diğer duygularla yakından ilişkilidir. Öfkenin altına gizlenmiş en önemli duygular ise şüphesiz korku ve incinmedir. Bu sebeple öfke şemsiyesi altına gizlenen duyguları keşfetmek öfke yönetiminde ilk adımdır.
İHTİYAÇLARIN GÖRMEZDEN GELİNMESİ!
Öfkenin birçok tanımı olmakla birlikte kısaca engellemelere verilen duygusal bir tepkidir diyebiliriz. Bu açıdan bakıldığında her öfkenin altında gizli bir istek yatar. Her öfke önemli bir işareti simgeler. Öfkeli bireyin bir ihtiyacı vardır ve bu ihtiyaç ya görülmemiş ya da görmezden gelinmiştir. Öfkeli bireyler genelde öfkesinin sebebini karşı taraftan kaynaklandığını söylerler. Karşı tarafı suçlarlar. İnsanlar zaten onu deli ediyordur. Herkes üstüne üstüne geliyordur. Kısacası sorumluluk almak yerine suçlamak daha kolaydır. Öfkeli birey sorumluluk alıp kendisine “şu anda eşim ya da öfkeli olduğu kişi her kim ise benim hangi ihtiyacımı görmezden geldi?” sorusunu kendisine sormasıdır. Öfke karşı tarafın bir davranışıyla ortaya çıkar. Fakat bu öfkesinin nedeni değildir. Öfkesinin tetikleyici unsurudur. Çünkü öfke kişinin kendisiyle ilintilidir. Çünkü her öfke gizli bir istek barındırır içinde!
ROLÜNÜZ HANGİSİ!
Zalim, mağdur ve gözlemci rolleri vardır. Diyelim ki çocukluğunuz da babanız ( zalim), annenize (mağdur ) bağırıyordu. Belki de dövüyordu. Tabi ki bu iki rolü ya da ilişki biçimini izleyen yıllarca buna şahitlik yapan bir de çocuk (gözlemleyen ) vardı. Bu roller değişim göstermekle birlikte bu şekilde bir genelleme yapmak mümkündür. Bir çocuk böyle bir aile büyüdüğünde babanın rolünü (zalim) benimseyip, babasıyla özdeşim kurup, zalim rolünü oynayabilir. Ya da sürekli kendini aşağılayan bir patron, bir eş seçerek kendi hayatını mağdur rolünde devam ettirebilir. Ya da duygularını bastıran, mükemmeliyetçi bir rol üslenip gözlemci bir rolde hayatını devam ettirebilir. Böyle bir ailede büyüyen bireyler bu üç rol içinde hayatlarını geçirirler. Tabi ki bu üç rolün dışında da bir yol daha var! O da farkındalık yolu! Geçmişi tekrar etmeden, kendi hayatında baş rol oyuncu olma rolü, sorumluluk alıp hayatını masaya yatırıp geçmişin hayatına nasıl etkilediğini keşfetme yolu.
HIZ TRENİ!
Lunaparklarda hız trenleri vardır. Belki de binmişsinizdir. Hız trenine binmişseniz artık tren durana kadar yapacak bir şey yoktur. Yanınızdakinin sizin elinizi tutması bir işe yaramaz. Eğer ki korkuyorsanız korkma demesinin de anlamı yoktur. Öfkede buna benzerdir. Öfkelenen kişi öfkelendiğinde yanındakilerin ona sakinleş demesi genelde işe yaramaz. O kişi duygu yoğunluğuna girmeden önce yapılacaklar, aslında öfke yönetiminde büyük önem taşır. O yüzden öfkelenmeden önce bir takım ipuçları vardır. Bireyler ipuçlarını yakalarlar ise öfke döngüsü içine de girmemiş olurlar. Örneğin, hız trenine İstanbul da bindiniz. Bir daha da binmek istemiyorsunuz. Dolayısıyla İstanbul sizin için ilk ipucudur. Sonrasında lunaparkın olduğu ilçe ikinci ipucu, lunaparka gitmek ya da lunaparkın yanından geçmek başka bir ipucudur. Aynı bu durum gibi kişi öfkelendiği şeylerde ani tepkilere yol açmadan önce bir takım iç uçları vardır. Herhangi bir mimik, bakış, söz ip ucu olabilir. Dolayısıyla kişi bu ip uçlarını keşfeder ise öfke yönetiminde önemli bir viraj dönmüş demektir.
PARANIN İKİ YÜZÜ VARDIR!
Öfkenin anlamını keşfetmek için, çiftlere iki bireyin oluşturduğu bir sistem olarak bakmak gereklidir. Kimin haklı kimin haksız yani öfkenin neden-sonuç ilişkisi açısından bakmak yerine çiftleri sistem olarak görmek önemlidir. Çünkü çift, parçaları toplamından daha fazlasını temsil eder. Tek taraflı gibi görülen olaylar bazen iç içe geçmiş davranış örüntüleridir. A, B’ye neden oluyor B’de A’ya, A-B-A-B… şeklinde devam ediyor. Böyle bir döngü devam ederken kimin haklı olduğu ya da bu döngüde neden-sonuç ilişkisine odaklanmak öfkeli bir davranışı durdurmaz. Çünkü döngüsel yaklaşımda her olayda herkesin payı vardır ve çiftler bu payına odaklanması gereklidir. Örneğin Erkeğin iş stresi arttıkça, kadın öfke krizine giriyor. Kadının öfke krizi artıkça, erkek iş stresi devam ediyor. Erkeğin pasif saldırgan davranışları yani tamam, hallederiz söylemleri arttıkça, kadın öfke krizi artıyor. Kadının öfke krizi artıkça, erkeğin tamam, yaparız, hallederiz gibi söylemlerle pasif agresif davranışları devam ediyor. Bir başka örnek ise, kadın suçlaya ve yargılamaya başlar, erkek içine kapanır. Kadın suçlamayı artırdıkça, erkek daha fazla içine kapanır. Burada çiftler genelde ilk kim başlattı cümlelerini kullanırlar. Fakat kimin başlattığının önemi yoktur. Diğer kişinin yüzde doksan suçlu oluğunu bilsek bile danstan çıkmak belki de yüzde ona odaklanmakla mümkün olabilir. Ve yüzde ondan sorumludur kişi. Yani kişi kendi adımlarına odaklanmalıdır. Burada belki de sorulması gereken soru “Bu danstan nasıl çıkarız?” olacaktır. Burada odaklanılması gereken döngüselliktir. Fakat çiftler daha çok birbirlerinin nedenlerine odaklanıyorlar. Burada iki referans noktası alıp çiftin birbirini nasılda tetiklediğini gözlemlemek, öfke sorununu ortadan kaldırır. Yoksa tek öfkeli olan kişiye odaklanmak sorunun tek kişiden kaynaklandığı izlenimi verir ve kişi kendisini daha fazla suçlanmış hisseder dolayısıyla o da karşı tarafı suçlamaya başlar ve yeni bir döngü kurulmuş olur. Benim seanslarda sorduğum sorulardan bir tanesi “Sen öfkeli olduğunda eşin ne yapar?” bu soru kimin hatalı olduğundan ziyade çiftler arasındaki döngüsel nedenselliği keşfetmek üzerinedir. Kimin hatalı olduğunun önemi yoktur. Çünkü öfke problemi devam etmektedir. Unutulmamalıdır ki tango için iki kişiye ihtiyaç vardır!