Suçlamayı Bırakıp Duygulara Sahip Çıkmak
Senin yüzünden bu hallerdeyim!
Sen olmasaydın çok daha iyi yerlerde olurdum!
Senin yüzünden mutsuzum!
Beni çok kızdırıyorsun!
Beni çok mutlu ediyorsun!
Bu cümlelerin ortak noktaları nelerdir? Olumlu ve olumsuz duygularımızın nedenlerinin ve sorumlusunun genellikle karşımızdaki kişiden kaynakladığı ve bir sorun yaşadığımızda sorumlunun karşımızdaki eşimiz, dostumuz veya akrabamız olduğu inancı neredeyse tamdır. Şüphesiz bu inanç kısa süreli rahatlama da getirmektedir. Parmağımızla yaşadıklarımızın sorumlusunun karşıdaki kişi göstermesi kısa süreli kazançlı gibi görünmektedir. Ayrıca diğer kazançlı gözüken tarafı da değişmeme veya değişmeme seçeneğinin ön planda alınmasıdır. Değişmemek yani aynı kalmak değişmekten daha kolaydır. Yaşadığımız duyguların sebebi ve sorumlusu karşımızdaki kişi ise o zaman mutlu veya mutsuz olmamız karşımızdaki kişinin davranışlarını değiştirmesine bağlı olmaz mı? Karşımızdaki kişi hayatımızdan çıkıp giderse mi duygularımız değişecek? Eğer ki yanıtınız “Evet” ise duygularınızın sorumlusunu sadece karşınızdakine bağlamak size garip gelmiyor mu?
Duygulara Sahip Çıkmak
Öfke, kızgınlık, hayal kırıklığı, sevinç, huzur, aşk, değersizlik, yetersizlik, başarısızlık duygularının kaynağı kimdir ve nedir? Karşımızdaki kişi midir? Hayır! Karşımızdaki kişiyi olumlu veya olumsuz duyguları yaşamamızda bir “vesile/tetikleyici” olarak görmek, duygularımıza sahip çıkmak değişimin ilk ve en önemli adımıdır. Duygular, deyim yerindeyse bir çocuk gibi sahiplenilmek ister. Olayların değil de yaşadığımız olayların bizim yorumlarımıza bağlı olarak şekillendiği fark ettikçe içimizdeki güzellikleri keşfedecek, kaşımızdaki kişiyi ve kendimizi var olduğumuz için sevebileceğiz. Olumlu ve olumsuz duyguların seçim olduğunu görmek, kendi iç dünyamızın huzurlu iç kapılarını aralayacaktır. Duyguların sorumluluğunu aldıkça değişim için bireysel var oluşumuzdaki zenginlikleri yaşamak için cesareti kendimizde bulabileceğiz.
Dürbün Etkisini Bozmak!
Duygular genel olarak bir takım yanlı ya da önyargılı düşünüşten kaynaklanır. Düşünceler aynı televizyondaki alt yazı gibi zihnimizden sürekli akış halindedir. Bu nedenle nasıl hissettiğimiz üzerinde etkisi büyüktür. Vücudunuzun herhangi bir yerinde bir yara olduğunu var sayalım. Vücudunuzdaki yaraya dürbünle bakarsanız yaranızı nasıl görürsünüz? Olduğundan daha büyük görünecektir. Yaşadığınızda olayı gerçekçi değerlendirme süzgecinden geçirmek yerine bir felaket, dev bir hata, korkunç şeklinde yorumlarsanız karamsar olmanızdaki payınızı görebilirisiniz. Bu karamsarlığı devam ettirmeniz halinde ise depresyon kaçınılmaz olacaktır. Dürbün etkisinin bir başka özelliği dürbünün tersiyle bakmaktır. Dürbünün tersiyle bakarsanız; yara örneğinden devam edecek olursak bu seferde yarayı olduğunda küçük görürsünüz. Genelde karamsar olan bireyler başarılarını ya da başlarına iyi bir şey geldiğinde de olayı küçümseme eğilimindedirler. Yapılması gereken olaylara dürbünle baktığının farkına varılması ve dürbünü kenara bırakıp hayata çıplak gözlerle gerçekçi bakış açısıyla bakabilmektir.
Örnek Olay
Büşra’nın bir yıllık yürüttüğü ilişkisi biter. Şimdi Büşra bu ilişkiden sonra hangi duyguları yaşayacak?
- Yorum : Ben sevilmeye değer biri değilim.
- Yorum: Kimse benimle birlikte olmak istemiyor. İleride yalnız kalacağım.
- Yorum: Onsuz yaşayamam!
- Yorum: Bu ayrılıktan sonra bir süre acı çektim fakat bu deneyim daha sonraki olabilecek ilişkilerimde önemli bir deneyim oldu.
- Yorum: Ben bu ilişki için elimden geleni yaptım. Ne hâli varsa görsün!
Büşra bu yorumları bağlı olarak birçok duygu içine girebilir. Büşra’nın yapacağı yorumlar onun ruh halini etkileyecek ve belki de depresyona girmesine neden olacaktır. Ayrılık sonrası ilk üç yorumundan birini yaparsa değersizlik, yetersizlik, bağımlılık ve çaresizlik hisleri yaşamasına neden olacaktır. Büşra’nın bu hisleri, onun kendi kendini karamsarlık girdabına girmesinde rol oynayacak ve bu düşünceleri alt yazı gibi zihnin de tekrarlandıkça depresyon kaçınılmaz bir son olacaktır. Eğer ki beşinci yorumu yaparsa öfke hissetmesi olağan olacaktır. Dördüncü yorum ise yaşadığını bir deneyim olarak görüp ayrılık sonrası hayal kırıklığı yaşamanın doğal olduğunu bilen fakat daha sonrasında hayatına devam edebilecek birinin yorumu olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak, yaşanan olaylar duyguları belirlemez o olaylara bakış açımız ve yorumlarımız olaya ilişkin duyguların mimarıdır diyebiliriz. Dolayısıyla yaşanan olayı duyguları nedeni olarak görmek yerine olayı yaşanan duyguların “vesilesi/tetikleyicisi” olarak görmek daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır. Shakespeare söylediği gibi, “iyi yada kötü yoktur düşünce onu öyle yapar.”
Duyguların Nedeni Defolu Öğrenmeler
İç dünyamız diye nitelendirdiğimiz çocukluk ve ergenlik anıları yetişkinlikte bir olayla karşılaştığımızda olaylara ait düşünceleri tetiklemektedir. Yaramazlık yapan bir çocuk “Beni deli ediyorsun, nasıl bir çocuksun sen?” cümlesine birçok kez maruz kaldığında; sınavlarında başarılı olan bir çocuk “Sen bizi çok mutlu ediyorsun.” cümlesine birçok kez maruz kaldığında; öğretmenleri tarafından ergenlik döneminde “Sınıfın huzurunu sen bozuyorsun!” cümlelerini duyan bir genç yetişkinliğe adım attığında duygularının sorumlusu olarak başkalarının davranışları görecektir.
Sorumluluk Almak!
Başlangıçta garip gelebilir mutsuz olmamım sorumluğu bana ait demek.
Nasılsa kolay olandır parmağını sallayıp suçu karşı tarafta görmek!
Hayat bir dizi engebeli yoldan geçmektir. Bu yolda düşmek de kalmak da doğaldır. Ne var ki düştüğünde sorumluluğu karşı tarafta görmek sorumluluktan kaçmak değil midir? “Daha iyi bir eğitim alsaydım…”, “Annem ve babam daha zengin olsaydı…”, “Sınavlar olmasaydı…”, “Patronumla aram iyi olsaydı…”, “Kaderimde acı çekmek var…”, “Çocuğunu bahane eden ve hayatını yok sayanlar…”, “Hayat mücadelesinden korktuğu için sevmediği biriyle hayatını devam ettirenler…” gibi ifadeler hayatın sorumluluğunu almak istemeyen kişilerin cümleleridir. Bu kişiler için yaşanan olayların sorumlusu hep başkalarıdır ya da kader! Zaten burcunun özellikleri ve fallarda da söylenenler yaşananlarla da örtüşmektedir. Hep bir mazeretleri vardır. Sorumluluk alan kişi, işleri ters gittiğinde suçlanacak kişi aramak yerine olayların bu noktaya gelmesinin nedenlerini araştırır. Ayrıca yaptığı eylemler için dışarıdan bakar. “Keşke”nin az olduğu bir yaşam ise ancak hayatın sorumluluğunu almakla mümkündür!
Hayatın sorumluluğunu olan bir bireyin düşünce sistemi; yaşanan olayları, duyguları ve davranışları için “vesile/tetikleyici” olarak değerlendirecek. Duygularının suçlusunu karşısındaki kişide bulmak yerine kendi sorumluluğunda olduğunun idrakında olacaktır. Duygularının ve davranışlarının değişimi için düşüncelerine bağlı yorumlarında olduğu koşulunu gözetecektir. Bir başkasının duygularının üzerinde de belirleyicisi değil, “vesile” olduğunun bilincinde olan kişidir.